4 Ağustos 2014 Pazartesi

ESKİ KİTAP

 
 
Günler haftalar nasılda gelip geçiyor..Eskiye özlem oluyor.Her şeyin en güzeli eskilerde kalıyor. ..Ben de eski kitap kokusunu özledim bugün..Eski kitap kokusunu kimler sever bilmem ama ben severim..sararmış sayfalar beni hüzünlendirir,duygulandırır.Bu eski kitabın mis kokusu eşliğinde yeni bir haftaya MERHABA ..Yeni haftanın mutlulukla geçmesi dileklerimle..
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ENGLISH HOME
 
 





Minik bebeğimde bu gezmeleri çok seviyor.




 


 Englısh Home gezmelerimizden.Fotolarımız düzgün olmamış ama idare edelim..Bu güzellikler karşısında bir kaç şey almadan çıkamadık..




23 Temmuz 2014 Çarşamba

KADİR GECESİ




Bugün güzel haberler var bizden.ÖSYM yerleştirme sonuçlarını açıkladı..Benim güzel kızım artık hemşire oluyor..Çok yoğun  duygulu heyecanlı günler geçirdik..Karar vermenin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladık..Mühendislik öğretmenlik derken kızım hemşirelikte karar verdi..Çevreden onda iş yok bunda iş yok demeleri bizi dahada gerdi..Öğretmen olmasın atanamaz . Mühendis olmasın iş bulmak zor...Anlamadım gitti bir insan da mesleğinden memnun olmaz mı..İnsanlarda bir mutsuzluk bir memnuniyetsizlik.Eski insanlar işlerini daha mı çok severek yapardı neydi?Allah herkese hayırlar nasip etsin ..evlatlarımızın da başarıları daim olsun..Emekler boşa gitmesin..Benim kızımda mesleğini severek yapar İnşallah...






22 Temmuz 2014 Salı

SAVAŞTA ÇOCUK OLMAK

Savaşta çocuk olmak.Ne zordur savaşta çocuk olmak korkmak annesiz babasız ,kardeşsiz kalmak.Hiç çocuk olamamaktır aslında.Kurşunlar arasında kalmak.Bombalar arasında büyümek..Kaybolan çocukluğuna  oyuncağına ağlayamamak ..Yokluğa ölüme zulme alışmak mı savaşta çocuk olmak..Aslında hiç çocuk olamamak hiç çocukça hayallere dalamamak mı çocuk olmak masum günahsız kalmak korku dolu gözlerle bakmak mı   Çocuk olmak..

20 Temmuz 2014 Pazar

YA KAHHAR !




 YA KAHHAR!
Kahhar isminin hürmetine
 Dünyanın dört bir yanında
Müslüman kardeşlerimize zulmeden bütün zalimleri
Kahreyle Ya Rab!

19 Temmuz 2014 Cumartesi

TUZLU KAHVE HİKAYESİ..


            

 Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika birşeydi. O gün peşinde o kadar
delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti.
Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir 
kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular.
Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu.
Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı...
“Ben artık gideyim” demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
“Bana biraz tuz getirir misiniz” dedi. “Kahveme koymak için.”
Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı. Kahveye tuz! Delikanlı
kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. 

Kız, merakla “Garip bir ağız tadınız var.” dedi.. Delikanlı anlattı: “Çocukken
deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. 
Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.
Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı
dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu 
ailemi hatırlıyorum... Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar. 
Onları ve evimi öyle özlüyorum ki...”
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının... Kız dinlediklerinden 
çok duygulanmıştı. İçini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar
özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini 
arayan, evini sakınan biri... Ev duyusu olan biri... Kız da konuşmaya 
başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi... 

O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu... Tatlı ve sıcak.
Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii...
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, 
prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses 
ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu...
Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü...
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. “Ölümümden sonra aç” diye 
bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu, satırlarında: “Sevgilim,
bir tanem. Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum 
için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.

İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, 
şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken,
değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim
ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı
defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. 
Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok...
İşte gerçek: Ben tuzlu kahve sevmem! O garip ve rezil bir tat.
Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim.
Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın 
en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. 
Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden 
tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, 
ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da...”
Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında 
birgün biri, kadına “Tuzlu kahve nasıl bir şey?” diye soracak oldu..

Gözleri nemlendi kadının...
Çok tatlı!.. dedi...
ALINTI 

Benim çok beğendiğim bir hikayedir.Gerçekten yaşanmış mı bilmem ama bu hikayeyi de bilmeyen yoktur sanırım..